Doğadan kopuş, insan türünü, bireylerin bilincini doğanın üzerinde görmek ve doğadan ayrı kabul etmektir. Doğadan kopuş, insana kendi varlığının, benliğinin ve bilincinin sonsuz olacağını vehmeder. Bu da kaçınılmaz olarak ölüm korkusunu doğurur. Çünkü ölüm, her canlılın korktuğu biyolojik bir yıkımdır ve her canlı mutlaka ölümden kaçınmak ister. Fakat hayvanlar bunu biyolojik ölümden kaçınarak yaparken, insan bu davranış düzeyinin ötesine geçmiştir.
İnsanlık ölümden kaçmak için kültürü yaratmıştır. İsimlerin unutulmayacağını umarak, ölüm korkusunu bastırmak için nice başka yol aramıştır. Budistler, Stoacılar, Epikürcüler ve Taocular bu anlamsız çabayı anlamışlar ve ölümü doğal kabul etmekle kalmamış, arzulanabilir kılmışlardır. Bunlar, insan varlığının diğer varlıklardan kopuk düşünülemeyeceğini görmüşlerdir, dolayısıyla ölümlerine bir anlam yüklememişlerdir. Ölüm ile tüm varlığın sona erişini kabullenmişlerdir. Böylece kendi ölümlerinden sonra yaşayacak bir ad sahibi olmayı umursamamışlar, dünyada özgürce nefes almışlar, son nefeslerini de özgürce vermişlerdir.
